Sayfa(120-121): | |||
Yirmi sekizinci Mektub’un rü’yaya ait Birinci Risâlesi’nin Altıncı Nüktesi’nde; rü’ya-yı sadıka, kader-i İlâhînin herşeyi ihata ettiğine bir hüccet-i katıa hükmünde. Üstadımız binler tecrübe ile gördüğü gibi, aynen bu vakı’a dahi bizlere şuhûd derecesinde kat’î isbat etti ki; hâdisat, vücûda gelmeden evvel mukadderdir, malûmdur, muayyendir. Kader-i İlâhînin mîzanıyla geliyor diye, bu rükn-ü îmânîye bize gâyet latif ve kat’î bir nümûne oldu. Hem aynı rü’yanın ikinci tabakasında Üstadımız görüyor ki; Risâle-i Nur’un hey’etine bir ferman geliyor. Birden geldi, o kudsî ferman Kur’an çıktı. Bunun ta’biri, aynı günün aynı tecrübe saatinde, Kur’an’ın Hizb-ül Ekber’i -ümid edilmediği bir vakitte, malûm Âsiye Hanım’ın hanesinde etrafı tezyin edilen Hizb-ül Ekber’i -yüz senelik bir güzel kab içinde, o kabın üstünde sırma ile padişahların mühim fermanlarında turra-i şahane işlenmiş olduğunu gördük. Üstadımız dedi ki: Ferman geldi diye Kur’an çıktı. Şimdi de, Kur’an’ın Hizb-ül Ekber’i geldi. Üstünde ferman turrası bulunduğundan, Risâle-i Nur’un hey’etine beşâretli ve medâr-ı feyiz ve terakki bir Ferman-ı Rabbânî hükmüne geçeceğini rahmet-i İlâhiyeden isteriz. Bu ta’birden sonra ikinci günü, sizin çok kıymetdar hediyeniz, hakîki ta’birini güneş gibi meydana çıkardı. Risâle-i Nur talebelerinden ve dâimî hizmetçilerinden Kelimenin manası için üzerini çift tıklayınız. | |||